Luteinleştirici Hormon, kısaca LH, tüp bebek tedavisinin başarısında merkezi bir role sahiptir. Bu hormon, yumurtaların hem folikül aşamasındaki gelişimini (FSH ile birlikte) hem de yumurta toplama işlemi öncesindeki nihai olgunlaşmasını (çatlatma) yönetir. Tüp bebek protokollerinde bu hormonun seviyelerini çok hassas bir denge içinde tutmak zorundayız. Erken yükselmesi tedaviyi iptal ettirebilir, çok düşük olması ise yumurta kalitesini bozabilir. Bu nedenle LH, hem uyarım (stimülasyon) hem de tetikleme (trigger) aşamalarında tedavinin kaderini belirleyen temel yapı taşlarından biridir.

dr.melih web foto LH

Op. Dr. Ömer Melih Aygün
Kadın Doğum Uzmanı / Kıdemli Kısırlık Uzmanı

Türkiye Sağlık Bakanlığı’ndan sertifikalı infertilite uzmanı. 1997’den beri kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Özel tıpta yirmi yılı aşkın infertilite deneyimine sahip, tecrübeli infertilite uzmanı. 25 yıllık uluslararası iş deneyimi.

Son 9 yılda yaklaşık 15.000’den fazla yumurta toplama işlemi gerçekleştirdi.

İletişim ve problem çözme konusunda güçlü becerilere sahip, kendi kendini yöneten bir profesyonel. Fikir birliği oluşturma ve ekip çalışmasını teşvik etme konusunda iyi kişilerarası becerileri sahip.

Hakkımda İletişim

LH hormonunun yumurta üretimindeki temel görevi nedir?

LH’nin yumurtalıktaki görevini anlamak için, kusursuz bir işbirliğiyle çalışan “iki hücreli bir fabrika” hayal edelim. Yumurtayı çevreleyen iki farklı komşu hücre tabakası (bunlara teka ve granüloza hücreleri diyoruz) vardır ve bu fabrikanın tam kapasite çalışması için hem LH’ye hem de FSH (Folikül Uyarıcı Hormon) adlı diğer önemli hormona ihtiyaç duyulur.

Bu sistem şöyle işler: LH hormonu, yumurtalığın dış katmanındaki (teka) hücrelere bağlanarak onlara “üretime başla” sinyali verir. Bu sinyal, bu hücrelerin kolesterolü kullanarak androjen, yani bir nevi “erkeklik hormonu” (ham madde) üretmesini sağlar. Bu ham madde, hemen yandaki komşu hücre katmanına (granüloza) geçer. İşte burada FSH devreye girer. FSH, bu ikinci hücrelere “Gelen bu ham maddeyi (androjenleri) alın ve ‘kadınlık hormonu’ olan östrojene (son ürün) dönüştürün!” emrini verir.

Bu işbirliği hayati önem taşır. Çünkü ilk hücreler östrojen üretemez, ikinci hücreler de sıfırdan ham madde (androjen) üretemez. Sağlıklı bir yumurta gelişimi için gereken yüksek östrojen seviyeleri, ancak bu iki hücrenin ve iki hormonun (LH ve FSH) kusursuz uyumuyla mümkün olur.

Tüp bebek tedavisinde ise amacımız çok sayıda yumurta büyütmektir ve bu da normalden çok daha fazla östrojen üretimi gerektirir. Eğer bir tedavi protokolü sırasında LH hormonu olması gerekenden fazla baskılanırsa, bu fabrika “ham madde” kıtlığı çeker. FSH ne kadar yüksek verilirse verilsin, östrojen üretimi yetersiz kalır. Bu durum yumurta gelişimini ve kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle tedavide LH’nin “yeterli” bir seviyede tutulması kritik bir dengedir.

LH hormonu sadece yumurtlamayı mı sağlar?

Toplumda LH hormonu genellikle sadece yumurtlamayı tetikleyen “son dokunuş” olarak bilinir. Oysa bilimsel kanıtlar, LH’nin yumurtanın aylar süren gelişim yolculuğunun çok daha erken aşamalarında da etkili olduğunu göstermektedir.

LH, “uykuda” olan en küçük yumurta taslaklarının bile (primordiyal foliküller) uyanıp büyüme yolculuğuna başlamasına yardımcı olur. Eğer bir kadında kronik olarak LH eksikliği varsa (örneğin hipogonadotropik hipogonadizm gibi bazı hormonal hastalıklarda), bu en küçük yumurtaların gelişimi duraksayabilir. Bu durum döngü başında tedaviye başlamak için hazırda bekleyen “antral folikül” havuzunun küçülmesine neden olabilir.

Bu “yumurtalık rezervi” kavramına bakışımızı da değiştirir. Bazen ultrasonda görülen düşük yumurta sayısı (düşük antral folikül sayısı – AFC), sadece yaşa bağlı bir azalmayı değil aynı zamanda uzun süreli LH eksikliğinin bir sonucunu da yansıtıyor olabilir. Yani yumurtalık rezervi, sadece statik bir sayı değil aynı zamanda içinde bulunduğu hormonal ortamdan da dinamik olarak etkilenen bir durumdur. Yumurta büyümeye devam edip “antral” aşamaya geldiğinde, FSH ve LH’nin ortak çalışmasına olan bağımlılığı devam eder.

Vücudun doğal ‘LH piki’ (ani yükselişi) nasıl tetiklenir?

Yumurta gelişim döngüsünün zirvesi, beynin (hipofiz bezinin) aniden ve çok yüksek miktarda LH salgıladığı “LH piki” veya “LH dalgalanması” olarak bilinen andır. Bu olay, yumurtanın “çatlamasını” yani yumurtlamayı tetikler. Bu süreç beyin ve yumurtalıklar arasında karmaşık bir sinyal alışverişiyle yönetilir.

Döngünün büyük bölümünde, yumurtalıklardan salgılanan östrojen hormonu, beyin üzerindeki hormon üretimini “frenler” (negatif geri bildirim). Bu sistemin dengede kalmasını sağlar.

Ancak baskın yumurta yeterince büyüdüğünde ve çok yüksek düzeyde östrojen üretmeye başladığında, bu denge bozulur. Östrojen seviyesi belirli bir eşiğin üzerine çıktığında ve orada yaklaşık 50 saat boyunca kaldığında, beyindeki etkisi tam tersine döner: Fren mekanizması, bir “gaz pedalına” dönüşür (pozitif geri bildirim).

Bu “pozitif” sinyal, beyindeki ana uyarıcı hormonun (GnRH) patlama şeklinde salgılanmasına neden olur. Bu da hipofiz bezine “Tüm LH stoklarını şimdi serbest bırak!” emrini verir. Sonuç, yumurtlamayı tetikleyen o devasa LH dalgasıdır.

Bu ani LH dalgası, yumurtanın içinde bir dizi olayı başlatır.

  • Yumurtanın son bölünmesini tamamlaması
  • Hücrenin olgunlaşması (MII)
  • Yumurtayı çevreleyen koruyucu hücrelerin genişlemesi
  • Folikül duvarının zayıflaması
  • Folikülün yırtılması (yumurtlama)

Bu sürecin başlamasından yaklaşık 34-36 saat sonra, zayıflayan folikül duvarı yırtılır ve olgunlaşmış yumurta dışarı atılır.

Tüp bebek tedavisinde LH hormonunu neden kontrol altında tutmamız gerekiyor?

Tüp bebek (IVF) tedavisindeki temel hedeflerimiz ikilidir: Birincisi, çok sayıda yumurtanın aynı anda büyümesini sağlamak. İkincisi, biz onları toplamaya hazır olmadan önce, vücudun kendi LH dalgasını oluşturarak bu yumurtaları “erken çatlatmasını” önlemek.

Eğer vücut, biz planlamadan önce kendi “LH pikini” yaparsa, tüm yumurtalar kontrolsüz bir şekilde yumurtlanır ve yumurta toplama işlemi (OPU) için foliküllerin içi boşalmış olur. Bu döngünün iptal edilmesi anlamına gelir. İşte bu “erken yumurtlama” felaketini önlemek için, tedavi sırasında hastanın kendi LH hormonunu dikkatle yönetmek zorundayız. Bu kontrolü sağlamak için de “GnRH analogları” adı verilen ilaçları kullanırız.

Tedavi sırasında ideal LH seviyesi (‘terapötik pencere’) neden önemlidir?

Tüp bebek tedavisi sırasında LH hormonu seviyesi bizim için bir “terapötik pencere” içindedir. Bu LH’nin ne çok düşük ne de çok yüksek olmaması gerektiği anlamına gelen bir “altın denge” aralığıdır.

LH seviyesi bu pencerenin dışına çıkarsa bazı sorunlar yaşanabilir. Örneğin:

  • Ham madde (androjen) eksikliği
  • Düşük östrojen seviyeleri
  • Folikül gelişiminde duraksama
  • Yumurta kalitesinde bozulma
  • Yumurtaların erken olgunlaşma baskısı

Bizim amacımız, tedavi boyunca LH seviyesini bu “ideal aralıkta” (yaklaşık 1.2 – 5.0 IU/L arası) tutmaktır. Bu hem yumurtaların sağlıklı büyümesi için yeterli hormon üretimini sağlar hem de erken yumurtlamayı tetikleyecek kadar yükselmesini engeller.

Detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!

Tedavide erken LH yükselişini (ani piki) önlemek için hangi protokoller kullanılır?

Tüp bebek tedavisinde “erken çatlamayı” önlemek için hipofiz bezini, yani LH salgısını kontrol eden merkezi baskılamak gerekir. Bunun için iki ana protokol (ilaç yaklaşımı) vardır:

GnRH Agonist Protokolleri (Uzun Protokol)

Bu protokolde, bir önceki adet döngüsünden itibaren (yaklaşık 21. günden) burun spreyi veya iğne şeklinde “agonist” ilaçlar kullanılmaya başlanır. Bu ilaçlar önce sistemi “alevlerdirir”, ancak sürekli kullanıldığında hipofiz bezinin alıcılarını “duyarsızlaştırır” ve sistemi tamamen kapatırlar.

Agonist (uzun) protokolün özellikleri şunlardır:

  • Önceki adet döngüsünde başlar
  • Hipofizi ‘duyarsızlaştırarak’ çalışır
  • Derin ve stabil bir LH baskılaması sağlar
  • Tedavi süresi daha uzundur
  • Genellikle daha yüksek ilaç dozu gerektirir
  • OHSS (aşırı uyarılma sendromu) riski daha yüksektir
  • Güvenli tetikleme (GnRH-a) için uygun değildir

GnRH Antagonist Protokolleri (Kısa Protokol)

Bu daha modern ve “hasta dostu” bir yaklaşımdır. Yumurta büyütme iğnelerine adetin 2. veya 3. günü başlanır. “Antagonist” iğneler ise tedaviye daha sonra, yumurtalar belirli bir büyüklüğe ulaştığında (genellikle tedavinin 6. günü) eklenir. Bu ilaçlar bir “fren” gibi çalışır. Hipofiz bezindeki alıcılara doğrudan bağlanır ve onları anında bloke ederler.

Antagonist (kısa) protokolün özellikleri ise şunlardır:

  • Yumurta büyütme ile aynı anda başlar
  • LH’yi ‘anında bloke ederek’ çalışır
  • Tedavi süresi daha kısadır
  • Daha ‘hasta dostu’ bir protokoldür
  • OHSS riski belirgin şekilde daha düşüktür
  • Güvenli tetikleme (GnRH-a) seçeneğine izin verir

Günümüzde, sağladığı güvenlik ve esneklik nedeniyle antagonist protokoller, dünya genelinde en çok tercih edilen yöntem haline gelmiştir.

Tedavi sırasında LH seviyelerini neden takip ediyoruz?

Özellikle antagonist (kısa) protokollerde, tedavi sırasında kan tahlili ile LH seviyelerini takip etmek, tedaviyi “kişiselleştirmemize” olanak tanır. Yükselen bir LH seviyesi, “fren” mekanizmasını (antagonist iğneyi) başlatmak için doğru zamanın geldiğini gösteren doğrudan bir sinyal olabilir.

Bunun yanı sıra bazen antagonist başladıktan sonra, bazı hastalarda LH seviyesi “terapötik pencerenin” altına, yani aşırı düşük seviyelere inebilir. Ultrasonda yumurtalar güzel büyüyor gibi görünse de kan tahlilinde östrojen seviyesinin beklenenden düşük kalması, bize bu “ham madde eksikliğini” (LH düşüklüğünü) gösterebilir. Bu durum dışarıdan LH içeren ilaçlar eklememiz için bir işaret olabilir.

Madem LH hormonunu baskılıyoruz, neden bazen dışarıdan LH ilacı veriyoruz?

Bu tedavinin en hassas denge noktalarından biridir. Evet, bir yandan erken yumurtlamayı önlemek için LH’yi baskılıyoruz. Ancak diğer yandan “terapötik pencere” içinde kalmak için minimal bir LH aktivitesine de ihtiyacımız var. Amacımız LH’yi yok etmek değil sadece kontrol altında tutmaktır.

Özellikle uzun agonist protokollerin yarattığı derin baskılama durumunda veya antagonist protokoller sırasında LH’si çok fazla düşen hastalarda, bu hormonun eksikliği bir sorun haline gelir. İşte bu durumlarda, biz kontrollü bir şekilde dışarıdan LH aktivitesi içeren ilaçlar vererek seviyeyi tekrar “ideal aralığa” çekeriz.

Dışarıdan LH desteğine en çok ihtiyaç duyan hasta grupları şunlardır:

  • Hipogonadotropik Hipogonadizm (HH) hastaları (doğuştan LH/FSH üretimi olmayanlar)
  • İleri yaştaki hastalar
  • Yumurtalık rezervi düşük hastalar
  • Önceki tedavilerde yumurta yanıtı zayıf olanlar
  • Tedavi sırasında LH seviyesi aşırı düşen hastalar

Dışarıdan verilen ‘LH aktiviteli’ ilaçlar arasında ne fark var?

“LH aktivitesi” sağlayan ilaçlar temelde ikiye ayrılır ve bu ilaçlar birbirinin aynısı değildir. Farmakolojik olarak önemli farkları vardır:

  • Rekombinant LH (r-LH)

Bu DNA teknolojisi ile laboratuvarda üretilen, insan vücudunun ürettiği LH’nin birebir aynısı olan “saf” bir hormondur. Vücuttaki ömrü (yarı ömrü) çok kısadır (yaklaşık 30-60 dakika). Yumurtalık hücresine bağlandığında, daha çok hücrenin “büyümesi, hayatta kalması ve korunması” ile ilgili sinyal yollarını aktive eder. Yani daha “fizyolojik” ve “koruyucu” bir etki gösterir.

  • hMG (Human Menopausal Gonadotropin)

hMG, menopoz sonrası kadınların idrarından saflaştırılarak elde edilen, hem FSH hem de LH aktivitesi içeren bir ilaçtır. Buradaki kritik fark, modern hMG ilaçlarındaki “LH aktivitesinin” büyük çoğunluğunun, doğal LH’den değil içine eklenen hCG (gebelik hormonu) kaynaklı olmasıdır. hCG’nin yarı ömrü aşırı uzundur (24-36 saat). Hücreye bağlandığında ise, LH’ye göre çok daha güçlü bir şekilde “hormon üretimi” (steroidogenez) ile ilgili sinyal yolunu tetikler.

Bu fark önemlidir, çünkü bir hastaya hMG vermek, ona aslında güçlü ve uzun etkili bir “hormon üretim” sinyali vermek demektir. Bir hastaya saf r-LH vermek ise, ona daha fizyolojik, kısa süreli ve “hücre koruyucu” bir sinyal vermeyi seçmektir.

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

    *En iyi şekilde geri dönüş yapabilmemiz için tüm alanları doldurmanızı öneririz.

    ‘Çatlatma iğnesi’ nedir ve neden bu kadar önemlidir?

    Tüp bebek tedavisinde yumurtalar istenen büyüklüğe ulaştığında, yumurta toplama işleminden (OPU) yaklaşık 34-36 saat önce “çatlatma iğnesi” adı verilen son bir enjeksiyon yapılır.

    Bu iğnenin amacı, vücudun doğal “LH pikini” taklit etmektir. Bu son sinyal, yumurtalara “son olgunlaşma emrini” verir. Bu emir olmadan yumurtalar toplansa bile döllenme yeteneğine sahip olmazlar (M1 aşamasında kalırlar). Çatlatma iğnesi, yumurtanın son bölünmesini tamamlamasını (MII olması), çekirdek ve sitoplazma olgunlaşmasını sağlamasını ve döllenmeye hazır hale gelmesini garanti altına alır. Yumurta toplama işlemi, bu iğneden sonra, yumurtalar tam olgunlaştığı ancak henüz çatlamadığı o hassas zaman aralığında yapılır.

    Yumurta olgunlaştırma (tetikleme) için hangi ‘çatlatma iğnesi’ seçenekleri var?

    Günümüzde yumurtaları olgunlaştırmak için tek bir seçeneğimiz yok. Hastanın durumuna, özellikle de OHSS (aşırı uyarılma) riskine göre üç farklı tetikleme yönteminden birini seçiyoruz:

    Klasik hCG Tetikleme (Yüksek Doz hCG)

    Bu en eski ve standart yöntemdir. Avantajları ve dezavantajları vardır:

    • Avantaj: Çok güçlü ve uzun etkilidir
    • Avantaj: Taze transfer için rahmi güçlü destekler
    • Dezavantaj: Yüksek OHSS (aşırı uyarılma) riski taşır
    • Dezavantaj: Yüksek yanıtlı hastalarda tehlikeli olabilir

    Güvenli Tetikleme (GnRH Agonist)

    Bu sadece antagonist protokollerde kullanılabilen modern ve güvenli bir yöntemdir. Hastaya hCG vermek yerine, kendi LH ve FSH pikini oluşturması için bir agonist iğne yapılır.

    • Avantaj: Vücudun kendi doğal LH ve FSH pikini oluşturur
    • Avantaj: OHSS riskini tamamen ortadan kaldırır
    • Avantaj: Genellikle daha fazla olgun yumurta (MII) sağlar
    • Dezavantaj: Rahim desteğini çökertir (luteal faz defekti)
    • Dezavantaj: Taze embriyo transferine izin vermez
    • Gereklilik: Tüm embriyoların dondurulmasını (freeze-all) gerektirir

    İkili Tetikleme (Dual Trigger: GnRH-a + Düşük Doz hCG)

    Bu her iki yöntemin avantajlarını birleştirmeyi amaçlayan en güncel yaklaşımdır. Hastaya hem kendi pikini oluşturması için GnRH agonisti hem de rahmi desteklemek için çok düşük dozda hCG aynı anda uygulanır.

    • Avantaj: Doğal LH/FSH piki ile yüksek olgunlaşma sağlar
    • Avantaj: Düşük doz hCG ile taze transfer için yeterli rahim desteği verir
    • Avantaj: OHSS riskini minimumda tutar
    • Avantaj: Taze transfer şansını korurken güvenliği artırır
    • İdeal Kullanım: Normal/yüksek yanıtlı hastalar
    • İdeal Kullanım: Geçmişte olgun yumurta sorunu yaşayanlar

    Tüm bu LH seçenekleri arasında bana en uygun protokol nasıl belirleniyor?

    Tüp bebek tedavisinde “herkese uyan tek bir reçete” yoktur. Başarının anahtarı, fizyolojik prensipleri ve en güncel kanıtları birleştirerek tedaviyi “kişiselleştirmektir”. Hastanın yaşına, yumurtalık rezervine, önceki tedavi yanıtlarına ve en önemlisi OHSS riskine göre bir strateji belirlenir.

    Yüksek yumurtalık rezervine sahip (örneğin Polikistik Over Sendromu olan) hastalarda birinci öncelik güvenliktir. Bu hastalarda OHSS riskini sıfırlamak şarttır. Bu nedenle Antagonist (Kısa) Protokol tercih edilir. Tetikleme için “Güvenli Tetikleme” (GnRH Agonisti) kullanılır ve tüm embriyolar dondurulur (Freeze-all). Bu grupta genellikle dışarıdan LH desteğine de ihtiyaç duyulmaz.

    Düşük yumurtalık rezervi olan veya ileri yaştaki hastalarda ise amaç mevcut az sayıdaki yumurtadan maksimum kaliteyi elde etmektir. Bu grupta tedaviye dışarıdan LH desteği (hMG veya r-LH) eklenmesi, yumurta kalitesini ve embriyo gelişimini iyileştirebilir.

    Normal yanıtlı hastalar ise en esnek gruptur. Bu hastalarda da “hasta dostu” olması ve güvenlik esnekliği sunması nedeniyle Antagonist Protokol genellikle tercih edilir. Çatlatma iğnesi olarak ise “İkili Tetikleme” (Dual Trigger), hem taze embriyo transferi şansını koruması hem de OHSS riskini en aza indirmesi nedeniyle sıklıkla en ideal dengeyi sunar.