Tüp bebek (IVF) tedavisinde SGOT (AST) değerleri, sanılanın aksine, tedavinin başarısını veya yumurta kalitesini doğrudan öngörmez. Bu karaciğer enziminin asıl klinik önemi, anne adayının genel sağlık durumunu ve metabolik yeterliliğini değerlendirmektir. SGOT seviyeleri, vücudun tedaviye nasıl yanıt vereceğini anlamak ve gebelik sürecinde annenin sağlığını etkileyebilecek potansiyel riskleri (örneğin karaciğer stresi) önceden saptamak için kullanılan kritik bir güvenlik göstergesidir. Dolayısıyla bu test bir başarı ölçütü değil bir sağlık ve güvenlik taramasıdır.

dr.melih web foto SGOT

Op. Dr. Ömer Melih Aygün
Kadın Doğum Uzmanı / Kıdemli Kısırlık Uzmanı

Türkiye Sağlık Bakanlığı’ndan sertifikalı infertilite uzmanı. 1997’den beri kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Özel tıpta yirmi yılı aşkın infertilite deneyimine sahip, tecrübeli infertilite uzmanı. 25 yıllık uluslararası iş deneyimi.

Son 9 yılda yaklaşık 15.000’den fazla yumurta toplama işlemi gerçekleştirdi.

İletişim ve problem çözme konusunda güçlü becerilere sahip, kendi kendini yöneten bir profesyonel. Fikir birliği oluşturma ve ekip çalışmasını teşvik etme konusunda iyi kişilerarası becerileri sahip.

Hakkımda İletişim

SGOT (AST) nedir?

Tüp bebek tedavisine başlarken yapılan hazırlık tahlilleri arasında genellikle “karaciğer fonksiyon testleri” adı verilen bir panel bulunur. İşte bu paneldeki önemli değerlerden biri de SGOT’tur.

Öncelikle, SGOT (Serum Glutamik-Oksaloasetik Transaminaz) bu enzimin eski adıdır. Güncel tıp literatüründe daha çok AST (Aspartat Aminotransferaz) adını kullanırız. Ancak her iki isim de tamamen aynı şeyi, vücudumuz için çok önemli bir enzimi ifade eder.

Peki, enzim nedir? Enzimleri, vücudunuzdaki bir inşaat sahasındaki usta işçiler gibi düşünebilirsiniz. Vücuttaki kimyasal reaksiyonların (örneğin besinlerin enerjiye dönüştürülmesi) çok daha hızlı ve verimli gerçekleşmesini sağlayan, protein yapısındaki kritik yardımcılardır.

AST enzimi de özellikle amino asitlerin, yani proteinlerin yapı taşlarının metabolizmasında kilit bir rol oynar. Hücrelerin enerji üretmesi, protein sentezlemesi ve metabolik döngülerini sürdürebilmesi için bu enzime ihtiyacı vardır:

Kanda bu enzimin seviyesini ölçmemizin temel bir mantığı var: Normalde AST, büyük ölçüde hücrelerin içinde bulunur. Ancak bu enzimi barındıran hücrelerde bir hasar, zedelenme veya iltihaplanma meydana gelirse, hücre duvarı bütünlüğünü kaybeder ve enzim hücre dışına, yani kan dolaşımına sızar. Dolayısıyla kandaki seviyesinin yükselmesi, bize bir yerlerde hücresel bir sıkıntı olabileceğinin ilk sinyalini verir. Bu bir “alarm zili”dir.

SGOT neden sadece bir ‘karaciğer testi’ değildir?

Bu testin adı her ne kadar “karaciğer fonksiyon testi” olarak geçse de AST (SGOT) enzimi sadece karaciğerde bulunmaz. Bu enzimin vücutta oldukça yaygın bir dağılımı vardır ve bu tüp bebek tedavisi öncesinde bizim için çok önemlidir.

AST enziminin yüksek konsantrasyonlarda bulunduğu başlıca doku ve organlar şunlardır:

  • Karaciğer (En yüksek miktar buradadır)
  • Kalp kası
  • İskelet kasları (Kol, bacak kaslarınız)
  • Böbrekler
  • Beyin
  • Kırmızı kan hücreleri (Alyuvarlar)

Bu listenin bizim için anlamı şudur: Kanınızda AST seviyesi yüksek çıktığında, bu durum elbette karaciğerinizden kaynaklanabilir, ancak aynı zamanda kalp, kas veya böbreklerinizle ilgili bir durumdan da kaynaklanabilir. Tek başına AST yüksekliği, hemen “karaciğerinizde sorun var” demek için yeterli değildir. Bu sadece bir “sinyal”dir ve nedenini araştırmamız gerekir.

Örneğin tahlilden bir gün önce çok ağır bir spor yaptıysanız veya kaslarınızı zorlayan bir fiziksel aktivitede bulunduysanız, iskelet kaslarınızdaki mikro-yırtılmalardan sızan AST, kan seviyenizi geçici olarak yükseltebilir. Bu patolojik bir durum değildir, fizyolojik bir yanıttır.

Aynı şekilde bazı ilaçların kullanımı da AST seviyelerini etkileyebilir. Bunlar arasında sık kullanılan bazı ilaçlar da vardır:

  • Kolesterol ilaçları (Statinler)
  • Bazı antibiyotikler
  • Parasetamol gibi ağrı kesiciler (özellikle yüksek dozda)
  • Mantar enfeksiyonu ilaçları

Bu nedenle tahlil sonucunuzu yorumlarken mutlaka son günlerde yaptığınız aktiviteleri ve kullandığınız ilaçları sorgularız. Eğer böyle geçici bir neden düşünürsek, genellikle sizden bir süre dinlenmenizi, ilacı (doktor kontrolünde) değiştirmenizi ve tahlili tekrarlamanızı isteriz.

SGOT (AST) ve ALT arasındaki fark nedir?

AST (SGOT) yüksekliğinin kaynağını anlamak için baktığımız en önemli partneri ALT (Alanin Aminotransferaz) enzimidir. ALT’nin de eski adı SGPT’dir.

Bu iki enzimi bir dedektif ekibi gibi düşünebilirsiniz. AST, daha genel bir araştırma yapan, birçok yere bakan “gezgin” dedektiftir. ALT ise daha çok karaciğer konusunda uzmanlaşmış “yerel” dedektiftir. ALT, AST’nin aksine, çok daha spesifik olarak karaciğer hücrelerinde yoğunlaşmıştır.

Bu nedenle ALT’deki bir yükseklik, neredeyse her zaman doğrudan karaciğer hücrelerindeki bir hasarı işaret eder.

Bizim için asıl değerli olan bu iki enzimin tek başına yüksekliği değil birbirlerine olan oranıdır (AST/ALT oranı veya De Ritis oranı). Bu oran bize sorunun kaynağı hakkında çok değerli ipuçları verir.

İşte bu orana göre yaptığımız bazı temel yorumlamalar:

  • ALT > AST ise (Oran < 1): Bu en sık karşılaştığımız tablodur. ALT’nin AST’den daha yüksek olduğu bu durum genellikle doğrudan karaciğer hücresi hasarını gösterir. Nedenleri arasında viral hepatitler (Hepatit B, C), ilaçlara bağlı hasar veya günümüzde en sık gördüğümüz durumlardan biri olan alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (NAFLD) bulunabilir.
  • AST > ALT ise (Oran > 2:1): AST’nin ALT’den belirgin şekilde (genellikle 2 katından fazla) yüksek olduğu durumlarda, ilk olarak alkole bağlı karaciğer hasarından şüpheleniriz. Alkol, özellikle AST’nin mitokondriyal formunun salınımına neden olarak bu oranı yükseltir.
  • AST > ALT ise (Oran > 1, ama < 2): Bu durum karaciğerdeki hasarın kronikleştiğini ve siroza doğru ilerlediğini gösterebilir.

Sadece AST yüksek, ALT normalse: İşte bu karaciğeri büyük ölçüde temize çıkaran durumdur. Sinyalin kaynağı büyük olasılıkla karaciğer dışıdır. Bu durumda ilk aklımıza gelen, kas veya kalp kaynaklı bir sorundur. Tedaviye başlamadan önce bu durumu netleştirmek için sizden bir kas enzimi olan CK (Kreatin Kinaz) veya kalp belirteçleri (Troponin) istememiz gerekebilir.

Tüp bebek gibi fizyolojik olarak zorlayıcı bir tedaviye ve ardından dokuz aylık bir gebelik maratonuna başlamadan önce vücudunuzun genel sağlığından, özellikle de kalp ve karaciğer gibi hayati organların durumundan emin olmamız şarttır.

Tüp bebek tedavisi karaciğer enzimlerini neden etkiler?

Tüp bebek tedavisinin temel adımlarından biri, yumurtalıkların kontrollü bir şekilde uyarılmasıdır (Kontrollü Ovaryan Stimülasyon – KOS). Bu amaçla size dışarıdan gonadotropin adı verilen hormon ilaçları (iğneler) veririz. Bu ilaçların amacı, normal bir adet döngüsünde gelişecek olan tek bir yumurta yerine, çok sayıda yumurta (folikül) geliştirmektir.

Gelişen bu çok sayıdaki folikül, doğal olarak vücutta çok yüksek düzeylerde estradiol (östrojen) hormonu üretir. Bu seviyeler, doğal bir döngüde görülenin kat kat üzerindedir. Vücuttaki bu aşırı yüksek östrojen yükünü işlemek, metabolize etmek ve güvenle temizlemekle görevli ana organ ise karaciğerdir.

Basitçe söylemek gerekirse, tüp bebek tedavisi sırasında karaciğerinize geçici, ancak yoğun bir “stres testi” uygulamış oluruz. Karaciğeriniz, bu yüksek hormon yükünü işlemek için normalden çok daha fazla çalışmak zorunda kalır. Çoğu sağlıklı bireyde bu durum hiçbir soruna yol açmaz ve karaciğer bu geçici yükü rahatlıkla kaldırır. Ancak altta yatan gizli bir yatkınlık veya karaciğer hassasiyeti varsa, bu stres testi sırasında enzimlerde (AST ve ALT) hafif yükselmeler görebiliriz.

Detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!

OHSS (Ovaryen Hiperstimülasyon Sendromu) nedir ve SGOT ile ilgisi var mıdır?

Tüp bebek tedavisinin en ciddi, ancak günümüzde aldığımız önlemlerle (doğru protokol ve doğru çatlatma iğnesi seçimi) büyük ölçüde kontrol altına alabildiğimiz komplikasyonu OHSS’dir.

Bu sendrom, yumurtalıkların uyarılmaya aşırı yanıt vermesi durumudur ve genellikle yumurtaların olgunlaşması için yapılan “çatlatma iğnesi” (hCG) sonrasında tetiklenir. OHSS’de yumurtalıklardan salgılanan bazı damar aktif maddeler (özellikle VEGF) nedeniyle kan damarlarının duvarları adeta bir “kevgir” gibi geçirgen hale gelir.

Damar içindeki protein açısından zengin sıvı, damar dışına, üçüncü boşluklara (özellikle karın boşluğuna) sızar. Bu durumun bazı belirtileri şunlardır:

  • Karında belirgin şişlik, gerginlik ve ağrı (asit birikimi)
  • Mide bulantısı ve kusma
  • Hızlı kilo alımı
  • Nefes darlığı (akciğerlerde de sıvı birikirse)
  • İdrar çıkışında azalma
  • Kanın yoğunlaşması (hemokonsantrasyon)

İşte bu son madde, yani kanın yoğunlaşması, karaciğeri doğrudan etkiler. Kan yoğunlaşıp koyulaştığında, organlara giden kan akışı yavaşlar ve zorlaşır. Karaciğere yeterli kan gitmemesi (iskemi), karaciğer hücrelerinde oksijensizlik nedeniyle hasara yol açar. Bu hasar sonucu da AST (SGOT) ve ALT enzimleri hızla ve bazen çok yüksek seviyelere fırlar.

Buradaki en önemli ve rahatlatıcı bilgi şudur: OHSS’ye bağlı gelişen bu karaciğer enzim yüksekliği, neredeyse her zaman geçicidir. Sendrom geriledikçe, vücut sıvı dengesini yeniden kurdukça ve kan akışı normale döndükçe (genellikle 10 gün ila birkaç hafta içinde), karaciğer enzimleri de hızla normal seviyelerine iner ve kalıcı bir hasar bırakmaz.

Önceden var olan karaciğer yağlanması (NAFLD) tüp bebek tedavisine engel midir?

Günümüzde, değişen yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları ve metabolik sendrom (şeker hastalığına yatkınlık, yüksek tansiyon, kilo fazlalığı) nedeniyle, üreme çağındaki kadınlarda alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (NAFLD) görülme sıklığı giderek artmaktadır.

Tedaviye başlamadan önce yaptığımız ultrason ve kan tahlillerinde bu durumu sıklıkla saptayabiliyoruz. Peki, karaciğer yağlanmanız varsa tüp bebek yaptıramaz mısınız?

Hayır, bu bir engel değildir, ancak bizim için çok önemli bir “dikkat” işaretidir. Yapılan büyük ölçekli çalışmalar karaciğer hastalığı stabil ve kompanse (yani karaciğerin genel fonksiyonları bozulmamış ve siroza ilerlememiş) olan kadınların, IVF tedavisi sonrasında sağlıklı kontrol grubuyla benzer canlı doğum oranlarına sahip olduğunu göstermiştir. Yani karaciğer yağlanmanız olması, IVF başarınızı doğrudan düşürmez.

Ancak bu durum tedaviyi planlarken bizim için önemlidir. Çünkü karaciğer yağlanması (NAFLD) olan bireylerin, hem OHSS geliştirmeye hem de daha da önemlisi, gebelik sırasında bazı komplikasyonlar yaşamaya daha yatkın olduğunu biliyoruz. Bu nedenle sizde böyle bir durum saptarsak, OHSS riskini en aza indirmek için daha dikkatli ve farklı tedavi protokolleri (örneğin daha düşük doz ilaçlar veya farklı çatlatma iğnesi seçimi) kullanmayı tercih ederiz.

SGOT seviyeleri tüp bebek tedavisinin başarılı olup olmayacağını gösterebilir mi?

Bu hastalarımızdan sıkça duyduğumuz ve bilim dünyasının da uzun süre araştırdığı kritik bir sorudur. “Kanımdaki veya yumurtalarımdaki bir değere bakarak hamile kalıp kalamayacağımı söyleyebilir misiniz?”

AST (SGOT) enzimi söz konusu olduğunda, bu sorunun cevabı çok net ve kesin bir şekilde HAYIR’dır.

Hem kandaki AST seviyelerinin hem de yumurta toplama işlemi sırasında elde edilen folikül sıvısındaki (yumurtayı çevreleyen sıvı) AST seviyelerinin, tüp bebek başarısını öngörmede hiçbir değeri olmadığı bilimsel çalışmalarla defalarca kanıtlanmıştır.

Geçmişte, yumurtanın içinde geliştiği mikro-çevre olan folikül sıvısındaki enzimlere bakmanın, o yumurtanın kalitesi hakkında bir fikir verebileceği düşünülmüştü. Mantık olarak hasarlı veya zayıf bir yumurtanın çevresindeki sıvıya daha fazla enzim sızdıracağı varsayılmıştı.

Ancak bu teoriyi test eden kapsamlı ve saygın bilimsel çalışmalar bu varsayımın doğru olmadığını göstermiştir. Folikül sıvısındaki AST (SGOT) konsantrasyonu ile aşağıdakiler arasında hiçbir istatistiksel ilişki bulunamamıştır:

  • Elde edilen olgun (MII) yumurta sayısı
  • Döllenme (fertilizasyon) oranı
  • Gelişen toplam embriyo sayısı
  • En kaliteli (Sınıf 1) embriyo sayısı
  • Gebelik testi (beta-hCG) pozitifliği

Bu “negatif” sonuç, aslında klinik pratikte çok “pozitif” bir değere sahiptir. Bu bizim sizi gereksiz, kanıtlanmamış, maliyetli ve bilimsel olmayan “ek testlere” (add-on) yönlendirmememiz gerektiği anlamına gelir. Başarıyı öngörmek için yaşınız, yumurtalık rezerviniz (AMH), antral folikül sayınız ve embriyolarınızın morfolojik (görünüşsel) kalitesi gibi kanıtlanmış faktörlere güveniriz.

SGOT tüp bebek başarısını öngörmüyorsa, neden bu teste bakıyoruz?

İşte burası, AST (SGOT) testinin tüp bebekteki gerçek ve kritik öneminin ortaya çıktığı yerdir. Bu test, gebeliğin başlayıp başlamayacağını değil gebelik başlarsa ne kadar güvenli ilerleyeceğini öngörmemize yardımcı olan çok güçlü bir araçtır.

SGOT’ye bir “başarı belirteci” olarak değil bir “maternal (anne) sağlık ve güvenlik belirteci” olarak bakıyoruz.

Yapılan çok geniş kapsamlı araştırmalar, gebeliğin ilk üç ayında (birinci trimester) karaciğer enzimlerinde (özellikle AST) yükseklik saptanan kadınların, gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ciddi komplikasyonlar geliştirme riskinin anlamlı derecede daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

Bu komplikasyonların başında preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) gelir.

Bir çalışmanın bulguları çok çarpıcıdır: Gebeliğinin başında serum AST (SGOT) düzeyi 40 IU/L’nin üzerinde olan kadınların, preeklampsi geliştirme riskinin, normal olanlara göre yaklaşık 1.6 ila 1.8 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. En ilginç bulgu ise, bu kadınların enzim seviyeleri gebeliğin ilerleyen aylarında normale dönse bile, preeklampsi risklerinin yine de yüksek kalmaya devam etmesidir.

Bu bize ne anlatıyor? Gebeliğin çok erken dönemindeki bu enzim yüksekliği, geçici bir durumdan ziyade, vücudunuzda preeklampsiye zemin hazırlayan altta yatan bir mekanizmanın (belki düşük dereceli bir iltihaplanma, insülin direnci veya karaciğer yağlanmasının) erken bir habercisidir. Bu durum bebeğin eşi olan plasentanın rahim duvarına yerleşmesindeki sorunlarla (plasentasyon kusuru) ilişkili olabilir.

AST’nin bize verdiği tek uyarı preeklampsi değildir. AST/ALT oranının, gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) riskini öngörmede de değerli olduğu gösterilmiştir. Burada ise tam tersi bir ilişki söz konusudur: Düşük bir AST/ALT oranı (yani ALT’nin AST’den belirgin yüksek olması), gebelik şekeri gelişme riskinin daha yüksek olduğunu gösterir.

Neden? Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, düşük AST/ALT oranı genellikle karaciğer yağlanmasının (NAFLD) güçlü bir göstergesidir. Karaciğer yağlanmasının temelinde ise genellikle “insülin direnci” yatar. Zaten insülin direnci olan bir karaciğer, gebeliğin ikinci ve üçüncü aylarında doğal olarak artan gebelik hormonlarının yarattığı ek insülin direnci yüküyle başa çıkamaz ve kan şekeri yükselir.

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

    *En iyi şekilde geri dönüş yapabilmemiz için tüm alanları doldurmanızı öneririz.

    Tedavi sırasında SGOT ve enzimler yükselirse ne olur?

    Bazen de tedaviye normal değerlerle başlarız, ancak yumurta büyütme ilaçlarını kullanırken (stimülasyon sırasında) AST ve ALT seviyeleri yükselmeye başlar.

    Bu durum vücudunuzun uyarılmaya aşırı yanıt verdiğinin ve OHSS gelişimi açısından yüksek risk altında olduğunuzun en önemli uyarı işaretlerinden biridir.

    Bu durumda sizin güvenliğiniz bizim birinci ve tek önceliğimiz haline gelir. Atabileceğimiz en önemli güvenlik adımı, “taze embriyo transferi” planını değiştirmektir.

    Şu adımları izleriz:

    • Çatlatma iğnesi olarak hCG yerine, OHSS riskini neredeyse sıfırlayan ‘GnRH agonisti’ denilen farklı bir ilaç kullanmak.
    • Yumurtalarınızı planlandığı gibi toplamak.
    • Döllenen ve gelişen tüm sağlıklı embriyalarınızı dondurmak (Freeze-All).
    • O ay taze transferi iptal etmek.

    Bu “dondur-çöz” stratejisi, bir başarısızlık değil tam aksine modern tıbbın sunduğu bir güvenlik kalkanıdır. Bu sayede vücudunuzun stimülasyonun ve olası bir OHSS’nin tüm etkilerinden kurtulması için zaman kazanırız. Bir veya iki ay sonra, karaciğer enzimleriniz normale döndüğünde ve vücudunuz tamamen dinlendiğinde, dondurulmuş embriyonuzu çok daha güvenli ve sağlıklı bir rahme transfer ederiz. Bu yaklaşım gebelik şansınızı hiç azaltmaz, tam tersine güvenliğinizi sağlayarak başarıya giden yolu açar.

    Düşük SGOT seviyesinin bir anlamı var mı?

    Genellikle yüksek seviyelere odaklansak da bazen AST seviyesinin normalin altında, yani çok düşük olduğunu görürüz. Bu genellikle göz ardı edilir, ancak bizim için küçük bir ipucu olabilir.

    AST enzimi, çalışabilmek için bir kofaktöre, yani yardımcı bir moleküle ihtiyaç duyar: Vitamin B6 (Piridoksin).

    Çok düşük AST seviyeleri, bazen belirgin bir semptom vermese de vücutta subklinik (gizli) bir B6 vitamini eksikliğinin dolaylı bir göstergesi olabilir. B6 vitamini, sadece AST için değil yumurta olgunlaşması ve embriyo gelişimi için de kritik öneme sahip 100’den fazla enzimatik reaksiyonda rol alır. Bu durumu saptadığımızda, beslenme durumunuzu gözden geçirmenizi ve gerekirse B6 vitamini takviyesi almanızı önermek, tedavinin metabolik altyapısını optimize etmek için basit, ucuz ve risksiz bir müdahaledir.