Serum Glutamik Pirüvik Transaminaz (SGPT), veya bilinen diğer adıyla ALT, tüp bebek (IVF) tedavisinin planlanmasında temel bir sağlık göstergesidir. Bu karaciğer enzimi, anne adayının tedaviye metabolik olarak ne kadar hazır olduğunu gösteren bir ön-kontrol noktası işlevi görür. SGPT düzeyleri, tedavi protokolünü kişiselleştirmek, olası riskleri öngörmek ve hem tedavi verimliliğini hem de gebelik sürecinin güvenliğini en üst düzeye çıkarmak için bize değerli bilgiler sağlar. Bu değerin doğru yorumlanması, sağlıklı bir gebeliğe giden yolda atılan en önemli adımlardan biridir.

Op. Dr. Ömer Melih Aygün
Kadın Doğum Uzmanı / Kıdemli Kısırlık Uzmanı
Türkiye Sağlık Bakanlığı’ndan sertifikalı infertilite uzmanı. 1997’den beri kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Özel tıpta yirmi yılı aşkın infertilite deneyimine sahip, tecrübeli infertilite uzmanı. 25 yıllık uluslararası iş deneyimi.
Son 9 yılda yaklaşık 15.000’den fazla yumurta toplama işlemi gerçekleştirdi.
İletişim ve problem çözme konusunda güçlü becerilere sahip, kendi kendini yöneten bir profesyonel. Fikir birliği oluşturma ve ekip çalışmasını teşvik etme konusunda iyi kişilerarası becerileri sahip.
Hakkımda İletişimSGPT (ALT) enzimi vücutta ne işe yarar?
SGPT veya ALT, esas olarak karaciğer hücrelerinizin içinde bulunan bir enzimdir. Vücuttaki temel görevi, proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerin işlenmesine yardımcı olmaktır. Aldığınız proteinlerin enerjiye dönüştürülmesi veya vücudun ihtiyaç duyduğu başka moleküllere çevrilmesi sürecinde kilit bir rol oynar.
Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Karaciğer hücreleriniz, içi SGPT enzimi dolu minik kesecikler gibidir. Hücreler sağlıklı olduğunda, bu enzimi kendi içlerinde güvenle tutarlar. Ancak karaciğer herhangi bir nedenle strese girdiğinde – bu bir enfeksiyon (hepatit gibi), aşırı yağ birikmesi, alkol, toksinler veya bazı ilaçlar olabilir – bu hücrelerin duvarları hasar görür. Hasar gören hücreler, içlerindeki SGPT’yi kan dolaşımına sızdırır.
İşte bu yüzden kan tahlili yaptığınızda, kandaki SGPT seviyesinin yükselmiş olması, karaciğer hücrelerinin bir “yardım sinyali” gönderdiği anlamına gelir. Kandaki seviye ne kadar yüksekse, o anki hasarın o kadar yaygın olduğunu düşünebiliriz. Böbrek, kalp ve kas dokusunda da az miktarda bulunsa da SGPT’nin asıl evi karaciğerdir, bu yüzden de karaciğer hasarı için çok özel bir belirteçtir.
SGPT değerleri ‘normal’ aralıkta olsa bile bu neden endişe verici olabilir?
Laboratuvar sonuç kağıdınızda SGPT (ALT) için “normal” veya “referans” aralığı olarak genellikle 7 ila 56 U/L gibi geniş bir aralık görebilirsiniz. Ancak özellikle doğurganlık ve tüp bebek söz konusu olduğunda, bu “normal” kelimesine takılıp kalmamak çok önemlidir.
Bu standart aralıklar, genel popülasyona göre belirlenir ve çoğu zaman altta yatan, henüz belirti vermemiş (subklinik) karaciğer sorunlarını gözden kaçırabilir. Yapılan detaylı araştırmalar, aslında “gerçek” sağlıklı üst sınırın, özellikle kadınlar için, bu standart değerlerin çok daha altında olduğunu göstermektedir. Bazı uzmanlar, bir kadın için ideal üst sınırın 19 U/L veya 25 U/L civarında olması gerektiğini savunur.
Bu ne anlama geliyor? Örneğin SGPT sonucunuz 40 U/L geldiğinde, bu laboratuvar kağıdında “normal” aralıkta görünebilir. Ancak bu değer, bizim için altta yatan bir karaciğer yağlanmasının veya metabolik bir sorunun çoktan başladığının bir işareti olabilir. Tüp bebek tedavisine başvuran kadınlar arasında Polikistik Over Sendromu (PKOS) ve obezite gibi durumlar çok yaygındır ve bu durumlar zaten karaciğeri strese sokmaya müsaittir. Bu yüzden biz bu “kağıt üstünde normal” görünen ama aslında idealin üzerinde olan değerlere karşı çok daha dikkatli oluruz.
SGPT seviyelerini yorumlarken birçok faktör hesaba katılmalıdır.
- Cinsiyet (Erkeklerde genelde daha yüksektir)
- Vücut Kitle İndeksi (Kilo arttıkça SGPT de artma eğilimindedir)
- Yaş
- Kullanılan ilaçlar veya takviyeler
- Ağır egzersiz (Kastan salınım nedeniyle geçici olarak yükseltebilir)
- Günlük ritim (SGPT seviyeleri genellikle öğleden sonra zirve yapar)
AST/ALT oranı nedir ve SGPT ile birlikte nasıl ipuçları verir?
SGPT’yi değerlendirirken, neredeyse her zaman onun “kardeş” enzimi olarak da bilinen AST’ye (Aspartat Aminotransferaz) de bakarız. Tek başına SGPT’nin yüksek olması bir sorun olduğunu söyler, ancak bu iki enzimin birbirine oranı (AST/ALT oranı veya De Ritis oranı), bize sorunun nedeni hakkında paha biçilmez ipuçları veren bir dedektif gibidir:
Her ikisi de karaciğer enzimi olsa da hücre içindeki yerleşimleri ve diğer dokulardaki yoğunlukları farklıdır. Bu oran bize farklı senaryoları düşündürür.
Eğer ALT değeri AST’den daha yüksekse (yani AST/ALT oranı 1’in altındaysa), bu genellikle karaciğer yağlanması (NAFLD) veya kronik viral hepatitler (Hepatit B veya C) gibi durumlarda gördüğümüz yaygın bir tablodur.
Eğer AST değeri ALT’den daha yüksekse (oran 1’in üzerindeyse), bu durum daha kronik ve potansiyel olarak daha ciddi bir karaciğer hasarını, örneğin siroz gibi ilerlemiş bir hastalığı akla getirebilir.
Eğer AST, ALT’nin iki katından fazlaysa (oran 2’nin üzerindeyse), bu alkole bağlı karaciğer hasarı için çok güçlü ve klasik bir göstergedir. Bu oranı görmek, alkol kullanımını mutlaka detaylıca sorgulamamızı gerektirir.
Çocuk sahibi olmaya çalışan kadınlarda SGPT yüksekliğinin en yaygın nedenleri nelerdir?
Üreme çağındaki bir kadında, özellikle de kısırlık tedavisi için başvurduğunda SGPT yüksekliği saptarsak, aklımıza gelen nedenler genellikle doğrudan metabolizma ve üreme sağlığı ile iç içe geçmiş durumlardır. Bu sadece karaciğere odaklanan bir sorun değil genellikle sistemik bir tablonun yansımasıdır.
Ayırıcı tanıda öne çıkan başlıca nedenler şunlardır:
- Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (NAFLD / SLD)
- Polikistik Over Sendromu (PKOS) ile ilişkili metabolik bozukluklar
- Viral hepatitler (Özellikle kronik Hepatit B ve C)
- Aşırı alkol tüketimi
- İlaç kaynaklı karaciğer hasarı (DILI)
- Kullanılan bitkisel takviyeler veya “detoks” ürünleri
- Otoimmün hepatit (Vücudun kendi karaciğer hücrelerine saldırması)
- Hemokromatoz (Vücutta aşırı demir birikimi)
- Wilson hastalığı (Vücutta aşırı bakır birikimi)
- Çölyak hastalığı (Gluten hassasiyeti)
- Tiroid bozuklukları
- Ağır kas hasarı (Çok ağır spordan sonra bile görülebilir)
Polikistik Over Sendromu (PKOS) ile SGPT yüksekliği arasında nasıl bir bağlantı vardır?
Tüp bebek tedavilerinde bizim için en önemli ve en sık karşılaştığımız bağlantı noktası burasıdır. PKOS, yumurtlama bozukluğuna bağlı kısırlığın en önde gelen nedenlerinden biridir. PKOS tanısı olan kadınların, olmayanlara göre karaciğer yağlanmasına (NAFLD) sahip olma olasılığı dört kata kadar daha fazladır.
Bu bir tesadüf değildir; her iki durumun da temelinde yatan ortak bir düşman vardır: İnsülin Direnci (İR).
PKOS hastalarının büyük bir çoğunluğunda (yaklaşık %50-70) insülin direnci görülür. İnsülin direnci olduğunda, vücut şekeri hücrelere sokmakta zorlanır ve pankreas bunu telafi etmek için daha fazla insülin salgılar. Bu kaotik ortamda, vücuttaki yağ depolarından (yağ dokusundan) kana kontrolsüz bir şekilde serbest yağ asitleri salınır.
Bu serbest yağ asitleri adeta bir sel gibi karaciğere hücum eder. Karaciğerin bu kadar yağı işleme kapasitesi sınırlıdır. Bu yağı yakamadığında veya dışarı atamadığında, onu trigliserid olarak kendi içinde biriktirmeye başlar. İşte bu duruma karaciğer yağlanması (NAFLD) diyoruz.
Yağlanan karaciğer, zamanla iltihaplanmaya (buna steatohepatit denir) başlar. İltihaplanan ve hasar gören karaciğer hücreleri de daha önce bahsettiğimiz gibi, içlerindeki SGPT’yi kana sızdırır.
Ayrıca PKOS’ta görülen erkeklik hormonu fazlalığı (hiperandrojenizm) ve sıklıkla eşlik eden obezite de bu kısır döngüyü besler ve karaciğer yağlanmasını daha da kötüleştirir. Bu yüzden özellikle kilolu veya obez bir PKOS hastasında SGPT yüksekliği görmek, altta yatan metabolik fırtınanın bir parçası olarak değerlendirilir.
Tüp bebek tedavisine başlamadan önce SGPT seviyesini bilmek neden bu kadar önemlidir?
Tüp bebek tedavisine hazırlanan bir çiftten SGPT de dahil olmak üzere karaciğer fonksiyon testlerini istediğimizde, bu sadece rutin bir kontrol değildir. Bu bir risk değerlendirmesidir.
Hem tüp bebek tedavisinde yumurtaları büyütmek için kullandığımız hormon ilaçları (özellikle östrojen) hem de gebeliğin kendisi, karaciğer üzerinde metabolik bir yük, bir “stres testi” oluşturur. Eğer karaciğeriniz tedaviye başlarken zaten yorgunsa (yani yağlanmışsa veya SGPT’niz yüksekse), bu ek yükü kaldırmakta zorlanabilir.
SGPT seviyesini önceden bilmek bize şu konularda rehberlik eder:
- Hastanın tedavi sırasında OHSS (Ovaryan Hiperstimülasyon Sendromu) gibi komplikasyonlara yatkınlığını öngörmek.
- Gebelik elde edildiğinde, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) veya ICP (gebelik kolestazı) gibi ciddi karaciğer ilişkili komplikasyonlar açısından daha yüksek risk altında olup olmadığını anlamak.
Bu risklere göre tedavi protokolünü kişiselleştirmek ve değiştirmek (Örneğin “hepsini dondur” stratejisi uygulamak).
Hastayı olası riskler hakkında doğru bilgilendirmek ve gebelik takibini daha sıkı planlamak.
Mevcut karaciğer rahatsızlığı veya yüksek SGPT, tüp bebek başarısını etkiler mi?
Bu hastalarımızın en çok merak ettiği ve endişelendiği sorudur: “Karaciğerimdeki bu sorun, embriyonun rahme tutunmasını engeller mi?”
Bu konudaki kanıtlar oldukça net ve iç rahatlatıcıdır. Cevap, büyük ölçüde ‘Hayır’dır.
Kronik karaciğer hastalığı (KH) olan kadınlarla sağlıklı kadınları karşılaştıran büyük bir araştırma yapıldı. Bu çalışmanın bulguları çok netti.
- KH olan grupta, yaş ve kilo faktörlerine bağlı olarak daha az yumurta toplandı.
- Daha az yumurta toplandığı için daha az sayıda embriyo elde edildi.
- Ancak (ve en önemli kısım burası) elde edilen yumurtaların kalitesi aynıydı.
- Döllenme oranları aynıydı.
- Embriyoların genetik olarak normal (öploid) olma oranları da tamamen aynıydı.
Çalışmanın en can alıcı noktası ise şuydu: Genetik olarak sağlıklı (öploid) olduğu doğrulanmış tek bir embriyo transfer edildiğinde, karaciğer hastalığı olan grup ile sağlıklı grup arasında gebelik oranları, düşük oranları veya canlı doğum oranları açısından hiçbir istatistiksel fark bulunamadı.
Bu bulgunun anlamı şudur: Dengeli (kompanse) bir karaciğer rahatsızlığınız veya yüksek SGPT’niz olması, sağlıklı bir embriyonun rahme tutunma potansiyelini etkilemez.
Bizim endişemiz embriyonun tutunması değil iki başka konudadır:
- Döngü Verimliliği: Altta yatan metabolik sorunlar nedeniyle döngü başına daha az yumurta veya embriyo elde edilebilir.
- Gebelik Güvenliği: Asıl endişemiz, gebelik başladığında karaciğerinizin bu yükü kaldırıp kaldıramayacağı ve ICP veya preeklampsi gibi ciddi komplikasyonların gelişip gelişmeyeceğidir.
Yüksek SGPT düzeyleri, gebelikte yapılan NIPT (fetal DNA) testlerini etkileyebilir mi?
Bu SGPT’nin pek bilinmeyen ama son derece önemli bir dolaylı etkisidir. NIPT, anneden alınan bir tüp kan ile bebeğin Down sendromu gibi kromozomal hastalıklarını tarayan gelişmiş bir testtir. Bu test, annenin kanında dolaşan bebeğe ait (fetal) DNA parçacıklarını analiz ederek çalışır.
Testin başarılı olması için, annenin kanındaki toplam serbest DNA içinde, bebeğe ait DNA’nın oranının (buna fetal fraksiyon denir) yeterli düzeyde olması gerekir.
Sorun şurada başlar: Annenin karaciğeri iltihaplıysa (yani SGPT yüksekse), hasar gören karaciğer hücreleri de parçalanır ve annenin kendi DNA’sını kana döker. Bu durum kan dolaşımında bir “arka plan gürültüsü” yaratır.
Bu maternal “DNA gürültüsü”, bebeğe ait sinyali (fetal fraksiyonu) adeta bastırır ve seyreltir. Bu durumda test cihazı bebeğin DNA’sını net bir şekilde okuyamaz ve “sonuç alınamadı” (no call) şeklinde bir rapor verir.
Bir çalışma bu riski şöyle ortaya koydu.
- Normal SGPT + IVF gebeliği = Düşük test başarısızlığı riski
- Yüksek SGPT (>40 U/L) + IVF gebeliği = %9.5’e varan test başarısızlığı
Bu durumun bebekte bir sorun olduğu anlamına gelmediğini, sadece testin teknik olarak çalışamadığını bilmek önemlidir. Ancak bu aile için gereksiz bir lojistik zorluk ve duygusal strese neden olabilir. Bu nedenle SGPT’si yüksek olan hastaları bu olasılık hakkında önceden bilgilendirmek, beklentileri yönetmek açısından çok önemlidir.
SGPT değeri yüksek çıkarsa, tedaviye başlamadan önce hangi adımlar atılır?
Diyelim ki kan tahlilinizi yaptık ve SGPT değerinizi idealin üzerinde bulduk. Panik yapmaya gerek yok. İzleyeceğimiz net bir yol haritamız var.
- Adım 1: Nedenini Araştırmak
Önce, bu yüksekliğin nedenini bulmalıyız. Alkol, reçeteli-reçetesiz tüm ilaçlar ve özellikle “bitkisel” olduğu söylenen takviyelerin kullanımı detaylıca sorgulanır. Viral hepatit (Hepatit B, C) testleri, demir ve bakır düzeyleri, otoimmün belirteçler ve karaciğerin pıhtılaşma fonksiyonunu (INR) görmek için ek kan testleri istenir.
- Adım 2: Görüntüleme
Hemen ardından bir karın ultrasonografisi isteriz. Bu bize karaciğerin yapısını, yağlanma (steatoz) olup olmadığını, yağlanmanın derecesini ve daha ileri bir hasar (fibrozis veya siroz) belirtisi olup olmadığını net bir şekilde gösterir.
- Adım 3: Yaşam Tarzı Müdahalesi ve Optimizasyon
Eğer neden, en sık gördüğümüz gibi, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (NAFLD) ise, tüp bebek tedavisine başlamadan önce bir “optimizasyon” sürecine gireriz. Buradaki temel tedavi ilaç değil yaşam tarzıdır.
Bu değişikliklerin başında şunlar gelir.
- Akdeniz tipi beslenme modeline geçiş
- İşlenmiş gıdalar, şekerli içecekler ve paketli ürünlerden uzak durma
- Düzenli fiziksel aktivite (Örneğin haftada en az 150 dakika tempolu yürüyüş)
- Kilo kontrolü ve ideal kiloya yaklaşma
- Alkolün tamamen kesilmesi
- Gerekli olmayan tüm ilaç ve bitkisel takviyelerin durdurulması
Eğer SGPT çok yüksekse (normalin üst sınırının 5 katından fazla) veya ultrasonda ciddi bir bulgu varsa, tedaviye başlamadan önce mutlaka bir karaciğer uzmanından (Hepatolog veya Gastroenterolog) da görüş alırız.
Yüksek SGPT veya karaciğer hassasiyeti olan hastalarda güvenli tüp bebek tedavisi nasıl planlanır?
Karaciğeri zaten yorgun veya hassas olan bir hastada, tüp bebek tedavisinin kendisinin yeni bir yük oluşturmasını veya bir komplikasyonu tetiklemesini asla istemeyiz. Bu hasta grubunda amacımız “maksimum güvenliktir”.
Tüp bebek tedavisindeki en büyük risklerden biri, yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromu olan OHSS’dir. OHSS’nin kendisi de karaciğer fonksiyonlarını ciddi şekilde bozabilir. Karaciğeri zaten yağlı olan bir PKOS hastası, OHSS için de en yüksek risk grubundadır.
Bu birleşik riski önlemek için üç altın kuralımız vardır:
- Antagonist protokol kullanımı (daha kontrollü ve güvenli bir uyarım sağlar)
- “Agonist tetikleme” (hCG içeren çatlatma iğnelerinden kaçınarak OHSS riskini neredeyse sıfırlamak)
- “Hepsini Dondur” (Freeze-all) stratejisi
Bu “Hepsini Dondur” stratejisi, bu hasta grubu için hayati önem taşır. Anlamı şudur: Yumurtaları toplarız, laboratuvarda embriyoları oluştururuz ve tüm sağlıklı embriyoları dondururuz. O ay taze transfer yapmayız.
Böylece vücudun hormon fırtınasından tamamen çıkmasını, yumurtalıkların normale dönmesini ve en önemlisi karaciğerin dinlenmesini bekleriz. Bir veya iki ay sonra, vücut tamamen sakinleştiğinde, çok daha doğal ve güvenli bir rahim ortamına dondurulmuş embriyonuzu transfer ederiz. Bu yaklaşım OHSS riskini ve karaciğere binecek akut yükü tamamen ortadan kaldırır.
SGPT takibi, gebelikte ortaya çıkan Gebelik Kolestazı (ICP) için neden önemlidir?
Tüp bebek gebelikleri, normal yolla elde edilen gebeliklere göre bazı açılardan daha “özel” ve yakın bir takip gerektirir. Karaciğer, bu takibin merkezinde yer alan organlardan biridir.
Araştırmalar, tüp bebek (IVF) ile gebe kalan kadınlarda, İntrahepatik Gebelik Kolestazı (ICP) adı verilen bir gebelik komplikasyonunun görülme riskinin, normal gebe kalanlara göre neredeyse üç kat daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bunun nedeninin, tedavide (hem yumurta büyütme hem de transfer sonrası destek için) kullanılan yüksek doz östrojen ve progesteron hormonlarının, karaciğerdeki safra akışını yavaşlatması veya bozması olduğu düşünülmektedir.
ICP’nin ana belirtisi kaşıntıdır. Bu kaşıntının tipik özellikleri şunlardır:
- Özellikle avuç içleri ve ayak tabanlarında başlar
- Geceleri dayanılmaz derecede artar
- Genellikle vücutta belirgin bir döküntüye eşlik etmez
Bu kaşıntı şikayetiyle gelen bir tüp bebek gebesinde, derhal kan testi isteriz. Sadece SGPT’ye değil özellikle serum safra asitlerine bakarız. SGPT, bu durumda genellikle safra asitlerinden bile önce yükselebilir ve bizim için ilk uyarı işareti olur.
ICP, anne için genellikle kaşıntıdan ibaret, can sıkıcı ama zararsız bir durumken, bebek için çok ciddidir. Yüksek safra asitleri bebeğe şu riskleri yükler.
- Spontan erken doğum
- Bebeğin anne karnında kakasını yapması (mekonyum)
- Akut fetal distres (bebeğin sıkışması)
- En korkulanı, ani anne karnında bebek kaybı (stillbirth)
Bu nedenle bu tanıyı çok ciddiye alırız. Safra asitlerini düşürmek için ilaç tedavisi (Ursodeoksikolik asit – UDCA) başlar ve safra asitlerinin seviyesine göre bebeğin riskini azaltmak için doğumu 36 ila 39. haftalar arasında dikkatlice planlarız.
SGPT yüksekliği, Preeklampsi ve HELLP sendromu ile nasıl ilişkilidir?
Karaciğeri ilgilendiren bir diğer ciddi gebelik tablosu da preeklampsi, yani halk arasında bilinen adıyla gebelik zehirlenmesidir.
Tüp bebek gebelikleri, maalesef preeklampsi için de kendiliğinden oluşan gebeliklere göre daha yüksek risk taşır. Özellikle dondurulmuş embriyo transferi, ilaçlı (programlanmış) bir siklusla yapıldıysa, bu risk bir miktar daha artabilmektedir.
Preeklampsi, 20. gebelik haftasından sonra ortaya çıkan yeni başlangıçlı yüksek tansiyon ve buna eşlik eden organ hasarıdır. Karaciğer, bu hasarın hedef organlarından biridir. Yükselen SGPT ve AST seviyeleri, preeklampsinin “ciddi” hale geldiğini, karaciğeri etkilemeye başladığını gösteren en önemli alarm belirtilerindendir.
En korkulan tablo ise, preeklampsinin hayatı tehdit eden bir komplikasyonu olan HELLP sendromudur. HELLP, üç bulgunun baş harflerinden oluşur.
- Hemoliz (Kan hücrelerinin parçalanması)
- EL (Elevated Liver Enzymes – Yükselmiş Karaciğer Enzimleri)
- LP (Low Platelets – Düşük Trombosit sayısı)
HELLP sendromu tablosunda, karaciğerdeki yaygın hasara bağlı olarak SGPT seviyeleri 200-700 IU/L aralığına, hatta daha yükseğe fırlayabilir. Bu anne ve bebek için hayati bir acil durumdur. Plasenta ablasyonu, felç, karaciğer yırtılması ve anne/bebek kaybı gibi riskler taşır. Tek kesin tedavisi, gebelik haftası ne olursa olsun, doğumun derhal gerçekleştirilmesidir.
SGPT değeri yüksek olan hastalar bu süreçte ne beklemelidir?
Tüm bu bilgileri birleştirdiğimizde, SGPT’nin neden tüp bebek sürecinde basit bir kan testi olmadığını, adeta bir seyrüsefer aracı olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Eğer SGPT değeriniz yüksekse veya altta yatan bir karaciğer yağlanmanız varsa, bu durum çocuk sahibi olmanıza engel değildir. Bu sadece, yola çıkmadan önce bazı hazırlıklar yapmamız, yani metabolik sağlığınızı mümkün olduğunca optimize etmemiz gerektiğini gösterir. Tedaviye başlamadan önce yaşam tarzı değişiklikleri (diyet, egzersiz, kilo kontrolü) ile karaciğerinizi dinlendirmek ve SGPT’nizi düşürmek, hem o döngüde elde edeceğimiz yumurta sayısını (verimliliği) hem de en önemlisi gebeliğinizin güvenliğini artırır.
Tüp bebekle gebe kaldığınız andan itibaren, “normal” bir gebelikten daha yakın bir takipte olacağınızı bilmelisiniz. Özellikle gebeliğin ikinci yarısından sonra ortaya çıkan kaşıntı, şiddetli baş ağrısı, gözlerde ışık çakması veya midenin üst kısmında (epigastrik) ağrı gibi belirtilere karşı çok dikkatli olmanız gerekir. Bu belirtiler ICP veya preeklampsinin ilk habercileri olabilir ve başladığı anda bize haber vermeniz hayati önem taşır.
SGPT’yi bir engel olarak değil vücudunuzun size verdiği bir “sinyal” olarak görmek gerekir. Bu sinyali doğru okumak ve süreci ona göre yönetmek, sağlıklı bir bebeği kucağınıza almanız için en güvenli yolu çizer.
