Tüp bebek tedavisinde (IVF) hematokrit (HCT) değeri, kanın yoğunluğunu ve oksijen taşıma kapasitesini gösteren temel bir kan testidir. Bu parametrenin klinik açıdan önemi büyüktür; çünkü hem tedaviye başlamadan önceki doğurganlık potansiyelinizi etkileyebilecek demir eksikliği (anemi) gibi durumları saptamamıza yardımcı olur hem de tedavi sırasında yumurtalıkların aşırı uyarılması (OHSS) riskini takip etmede kritik bir güvenlik göstergesi olarak kullanılır. Kısacası bu değer, tedavi sürecinin hem başarısını hem de güvenliğini optimize etmek için yakından izlenen bir anahtardır.

Op. Dr. Ömer Melih Aygün
Kadın Doğum Uzmanı / Kıdemli Kısırlık Uzmanı
Türkiye Sağlık Bakanlığı’ndan sertifikalı infertilite uzmanı. 1997’den beri kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Özel tıpta yirmi yılı aşkın infertilite deneyimine sahip, tecrübeli infertilite uzmanı. 25 yıllık uluslararası iş deneyimi.
Son 9 yılda yaklaşık 15.000’den fazla yumurta toplama işlemi gerçekleştirdi.
İletişim ve problem çözme konusunda güçlü becerilere sahip, kendi kendini yöneten bir profesyonel. Fikir birliği oluşturma ve ekip çalışmasını teşvik etme konusunda iyi kişilerarası becerileri sahip.
Hakkımda İletişimHematokrit nedir?
Hematokrit, en basit anlatımıyla, kanınızın hacim olarak yüzde kaçının kırmızı kan hücrelerinden (alyuvarlar) oluştuğunu gösteren bir değerdir. Kırmızı kan hücreleri, vücudunuzdaki her dokuya ve organa oksijen taşıyan hayati hücrelerdir.
Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Kanınızı bir kase çorba gibi düşünün. Bu çorbanın tamamı (hem sıvı kısmı hem de içindeki malzemeler) toplam kan hacminizdir. Hematokrit ise, bu çorbanın içindeki “katı malzemelerin” (yani kırmızı kan hücrelerinin) toplam hacme oranıdır.
Eğer kanınızın sıvı kısmı (plazma) azalırsa (örneğin susuz kaldığınızda), katı malzeme oranı artar ve hematokrit yükselir. Eğer kırmızı kan hücreleriniz azalırsa (örneğin kansızlık durumunda), bu oran düşer ve hematokrit de düşer. Bu basit ölçüm, bize kanınızın akışkanlığı ve oksijen taşıma kapasitesi hakkında hızlı ve net bir fikir verir.
Tüp bebek tedavisi için ideal hematokrit aralığı nedir?
Genel olarak doğurganlık çağındaki bir kadın için “normal” hematokrit aralığı laboratuvarlara göre küçük değişiklikler gösterse de genellikle %36 ile %48 arası kabul edilir.
Ancak tüp bebek tedavisinde biz sadece bu “normal” aralığa bakmayız. Bu bir “geçti” ya da “kaldı” testi değildir. Önemli olan bu değerin sizin kişisel sağlık durumunuz içinde ne anlama geldiğini yorumlamaktır. Örneğin %37’lik bir hematokrit değeri de %47’lik bir değer de kağıt üzerinde “normal” görünebilir. Ancak bu iki değer, tedavi planlaması ve risk yönetimi açısından bize tamamen farklı ipuçları verebilir. Amaç bu değerin neden o seviyede olduğunu anlamak ve gebelik başarısı üzerindeki olası etkilerini öngörmektir.
Hematokrit değerini neler değiştirebilir?
Hematokrit değeriniz gün içinde bile küçük oynamalar gösterebilen dinamik bir değerdir. Tüp bebek tedavisi gibi hassas bir süreçte bu değeri etkileyebilecek faktörlerin farkında olmak, sonuçları doğru yorumlamamızı sağlar.
Hematokrit seviyenizi etkileyebilecek başlıca durumlar şunlardır:
- Vücudun susuz kalması (Dehidrasyon)
- Yaşanılan yerin deniz seviyesinden yüksekliği
- Gebelik durumu
- Sigara kullanımı
- Bazı kronik akciğer veya kalp hastalıkları
Bu faktörlerden ikisi tüp bebek sürecinde özellikle önemlidir. Birincisi dehidrasyon, yani vücudun susuz kalmasıdır. Yeterince sıvı almadığınızda, kanınızın “sulu” kısmı olan plazma azalır. Bu durum kırmızı kan hücrelerinin oranını yapay olarak yükselterek hematokritin “yalancı” bir yükseklik göstermesine neden olur. Bu kanınızın çoğaldığı anlamına gelmez, sadece daha konsantre hale geldiği anlamına gelir.
İkincisi ise gebeliktir. Bir gebelik başladığında, vücut bebeği desteklemek için mucizevi bir uyum sürecine girer ve kanın toplam hacmi (özellikle plazma kısmı) ciddi oranda artar. Kırmızı kan hücresi üretimi bu hıza yetişemediği için kan “sulanır” ve hematokrit değeri doğal olarak düşer. Buna “gebeliğin fizyolojik anemisi” denir ve bu beklenen sağlıklı bir durumdur.
Düşük hematokrit seviyeleri doğurganlığı nasıl etkiler?
Düşük hematokrit, tıbbi olarak “anemi”, yani halk arasında bilinen adıyla “kansızlık” anlamına gelir. Kansızlığın doğurganlık çağındaki kadınlarda en sık görülen nedeni ise “demir eksikliği”dir.
Pek çok kişi demir eksikliğini sadece halsizlik, yorgunluk, saç dökülmesi veya tırnak kırılması gibi genel belirtilerle ilişkilendirir. Ancak demir, üreme sağlığı için hayati önem taşıyan bir mineraldir.
Demir, sadece kana kırmızı rengini veren ve oksijeni taşıyan hemoglobinin yapı taşı değildir. Aynı zamanda yumurtalıkların ve rahmin sağlıklı çalışması, hücrelerin enerji üretmesi ve DNA sentezi gibi yüzlerce kritik biyokimyasal reaksiyonda “kilit” rol oynar.
Demir eksikliği ve kansızlık, doğurganlığı iki temel mekanizma üzerinden baltalayabilir:
Hormonal Sinyallerin Bozulması: Beyinden (hipotalamus ve hipofiz) yumurtalıklara giden ve “yumurtla” emrini veren hassas hormonal sinyaller (özellikle LH hormonu), demir eksikliğinden doğrudan etkilenir. Vücutta yeterli demir olmadığında, bu sinyallerin düzeni bozulabilir. Bu durum yumurtlamanın gecikmesine, adet düzensizliklerine veya en kötü senaryoda yumurtlamanın tamamen durmasına (anovülasyon) yol açabilir.
Hücresel Oksijen Yetersizliği (Hipoksi): Düşük hematokrit, kanda daha az kırmızı kan hücresi olması demektir. Bu dokulara daha az oksijen taşınması anlamına gelir. Yumurtalıklar ve rahim iç zarı (endometrium), metabolik olarak çok aktif, yani çok fazla enerji ve oksijen tüketen dokulardır. Yeterli oksijen alamadıklarında adeta “nefessiz” kalırlar. Oksijensiz kalan bir yumurtalıkta yumurta gelişimi ve olgunlaşması bozulur, bu da doğrudan yumurta kalitesinin düşmesine neden olur. Benzer şekilde yeterince oksijenlenemeyen bir rahim duvarı da embriyonun tutunması için elverişsiz hale gelir.
Düşük hematokrit ile tüp bebek tedavisine başlamanın riskleri nelerdir?
Kansızlık veya demir eksikliği ile bir tüp bebek tedavisine başlamak, adeta enerjisi tükenmiş bir koşucunun maratona başlamasına benzer. Tedavinin hemen her aşamasında ciddi zorluklarla karşılaşma olasılığı artar.
Demir eksikliği ve düşük hematokritin tüp bebek sürecinde yol açtığı başlıca sorunlar şunlardır:
- Yumurtlama fonksiyon bozuklukları
- Tedaviye rağmen daha az sayıda yumurta toplanması
- Yumurta kalitesinde belirgin düşüş
- Döllenme oranlarında azalma
- “Mükemmel kalitede” embriyo gelişme oranında düşüş
- Rahim duvarının (endometrium) embriyoyu kabul etme kapasitesinde zayıflama
- Embriyo tutunma başarısızlığı
- Erken dönem gebelik kayıplarında (düşük) artış
Bu listeyi biraz daha açmak gerekirse, bilimsel bir çalışma bu etkiyi çok çarpıcı bir şekilde göstermiştir. Demir depoları (ferritin) çok düşük olan kadınların tüp bebek sonuçları, demir depoları normal olan kadınlarla karşılaştırılmıştır. Sonuçlar nettir: Demir eksikliği olan grupta, laboratuvarda döllenen yumurta sayısı çok daha az bulunmuştur.
Ancak en kritik bulgu embriyo kalitesiyle ilgilidir. Demir eksikliği olan kadınlarda elde edilen embriyoların sadece yaklaşık %23’ü “mükemmel kalite” olarak sınıflandırılırken, demir depoları normal olan grupta bu oran %62’nin üzerindedir. Bu demir eksikliğinin yumurtanın “gelişim potansiyelini” ve “enerjisini” doğrudan sabote ettiğini göstermektedir. Yani yeterli demir olmadan sağlıklı bir embriyo elde etme şansı ciddi şekilde azalmaktadır.
Tedavi sonrası hamile kalınırsa, düşük hematokrit bebeğe zarar verir mi?
Bu üzerinde en çok durulması gereken konulardan biridir. Kansızlığın olumsuz etkileri, tüp bebek tedavisi başarılı olup gebelik elde edildiğinde sona ermez; aksine, daha da kritik hale gelebilir.
Gebelik, vücudun demir ihtiyacının tavan yaptığı bir dönemdir. Vücut, hem annenin artan kan hacmini desteklemek hem de bebeğin ve plasentanın (bebeğin eşi) gelişimi için muazzam miktarda demire ihtiyaç duyar. Özellikle gebeliğin son üç ayında günlük demir ihtiyacı neredeyse 10 katına çıkar.
Eğer bir kadın gebeliğe zaten “demir depoları boş” veya “kansız” (düşük hematokrit) bir şekilde başlarsa, bu artan talebi karşılaması neredeyse imkansız hale gelir.
Kansız bir şekilde gebeliğe başlamak veya gebelikte kansızlığı tedavi etmemek, hem anne hem de bebek için ciddi riskler taşır.
Anne adayı için olası riskler şunlardır:
- Erken doğum tehdidi
- Suyun erken gelmesi
- Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) riskinde artış
- Doğum sırasında ve sonrasında aşırı kanama
- Bebek için olası riskler ise şunlardır:
- Düşük doğum ağırlığı
- Anne karnında gelişme geriliği
- Doğum sırasında oksijensiz kalma
- Bebeklik döneminde demir eksikliği anemisi
Dahası, araştırmalar artık anne karnındaki demir eksikliğinin, bebeğin ileriki yaşamı üzerinde de uzun vadeli etkileri olabileceğini gösteriyor. Bebeğin beyin gelişimi için demir kritik öneme sahiptir. Gebelikteki şiddetli demir eksikliğinin, çocuğun ileriki yaşlarda bilişsel fonksiyonları ve davranışsal gelişimi üzerinde olumsuz, hatta bazen geri döndürülemez etkilere yol açabileceğine dair güçlü kanıtlar bulunmaktadır.
Bu nedenle tüp bebek tedavisine başlamadan önce düşük hematokrit ve demir eksikliğinin tespit edilmesi ve “tamamen” düzeltilmesi, sadece gebelik şansını artırmakla kalmaz, aynı zamanda sağlıklı bir nesil için de atılmış en önemli adımlardan biri olur.
Hematokrit değerinin yüksek olması ne anlama gelir?
Düşük hematokrit kadar sık olmasa da yüksek hematokrit değerleri de tüp bebek tedavisi açısından dikkatle ele alınması gereken bir durumdur.
Bir hastanın kan tahlilinde hematokrit yüksek bulunduğunda, akla ilk olarak dehidrasyon, yani “susuzluk” gelir. Özellikle tahlil öncesi yeterince su içilmemişse, kan yoğunlaşır ve hematokrit geçici olarak yüksek çıkabilir. Bu bol su içmekle düzelen basit bir durumdur.
Ancak bu geçici durumun ötesinde, hematokritin kronik olarak yüksek olmasının “Polisitemi” olarak adlandırılan ciddi tıbbi nedenleri olabilir. Bunların içinde tüp bebek sürecinde en çok çekinilen durum Polisitemi Vera (PV) adı verilen bir hastalıktır.
Polisitemi Vera, nadir görülen bir tür kan hastalığıdır. Bu durumda kemik iliği adeta “kontrolsüz bir şekilde” aşırı miktarda kırmızı kan hücresi (ve bazen pıhtılaşma hücreleri olan trombositleri) üretir. Bu durum kanın aşırı derecede yoğunlaşmasına ve “ağırlaşmasına” neden olur. Genellikle ileri yaş hastalığı olarak bilinse de doğurganlık çağındaki kadınlarda da görülebilir ve tüp bebek tedavisi planlayan hastalarda mutlaka araştırılması gerekir.
Yüksek hematokrit değeri tüp bebek tedavisinde neden tehlikelidir?
Yüksek hematokritin, özellikle de altta yatan Polisitemi Vera hastalığının yarattığı temel ve hayati tehlike: PIHTILAŞMA (Tromboz) riskidir.
Kanı, normalde akışkan bir sıvı olarak düşünün. Polisitemi Vera durumunda ise kan, yoğunlaşarak adeta bal veya pekmez kıvamına gelir. Bu yoğun ve yavaş akan kan, damarların içinde pıhtı oluşturmaya son derece meyillidir. Bu pıhtılar, bacaklarda (derin ven trombozu), akciğerlerde (pulmoner emboli) veya beyinde (inme) hayati tehlike yaratabilir.
Şimdi bu durumu tüp bebek tedavisi ile birleştirelim:
- Risk (Zemin): Hastanın zaten Polisitemi Vera nedeniyle pıhtılaşmaya yüksek bir eğilimi vardır:
- Risk (Tedavi): Tüp bebek tedavisinde yumurtalıkları uyarmak için kullanılan hormonlar, özellikle de yükselen östrojen seviyeleri, kanın pıhtılaşma eğilimini “doğal olarak” bir miktar artırır.
- Risk (Gebelik): Gebeliğin kendisi de vücudun doğum sırasındaki kanamayı önlemek için aldığı bir önlem olarak pıhtılaşma sistemini aktive eden bir süreçtir.
İşte bu nedenle Polisitemi Vera hastası bir kadının tüp bebek tedavisi görmesi ve hamile kalması, “üçlü darbe” olarak adlandırılabilecek son derece yüksek bir pıhtılaşma riski yaratır. Bu hem anne adayının hayatı hem de gebeliğin sağlığı için en üst düzeyde dikkat ve yönetim gerektiren bir durumdur.
Yüksek hematokrit (Polisitemi) kontrol altına alınırsa gebelik mümkün mü?
Evet, Polisitemi Vera tanısı olan kadınların hamile kalması mümkündür. Ancak bu mutlaka bir hematoloji (kan hastalıkları) uzmanı ile tüp bebek uzmanının yakın işbirliği içinde yönetmesi gereken bir “yüksek riskli gebelik” sürecidir.
Yüksek hematokritin ve yoğun kanın gebelik üzerindeki temel olumsuz etkisi, plasenta (bebeğin eşi) üzerinden gerçekleşir. Plasenta, anne ile bebek arasındaki besin ve oksijen alışverişini sağlayan, milyonlarca ince kılcal damardan oluşan bir organdır.
Aşırı yoğun ve pıhtılaşmaya meyilli kan, plasentadaki bu hassas kılcal damarları tıkayabilir (mikro-tromboz). Bu durum bebeğe giden kan akımının bozulmasına ve plasentanın yetersiz çalışmasına neden olur.
Eğer bu durum ve yüksek hematokrit tedaviye başlamadan önce kontrol altına alınmazsa, gebelik sürecinde şu ciddi sorunlar görülebilir:
- Tekrarlayan gebelik kayıpları (özellikle ilk üç ayda)
- Anne karnında bebeğin yeterince gelişememesi (gelişme geriliği)
- Gebelik zehirlenmesi (preeklampsi)
- Plasentanın erken ayrılması
- Anne karnında ani bebek ölümü
Ancak bu tablo karamsar olmak zorunda değil. Doğru tedavi ve yakın takip ile bu riskler büyük ölçüde azaltılabilir. Bilimsel veriler, bu konuda çok nettir: Tedavi (aspirin, kan sulandırıcı iğneler, hematokrit seviyesini düşürmek için kan seyreltme işlemleri) alan Polisitemi Vera hastası kadınlarda canlı ve sağlıklı doğum yapma oranı %78’in üzerine çıkarken, tedavi almayan veya yetersiz tedavi alan grupta bu oran çok daha düşük kalmaktadır.
Hematokrit, ‘OHSS’ denilen tehlikeli komplikasyonda neden bu kadar önemlidir?
Hematokritin tüp bebek tedavisindeki belki de en kritik ve en dinamik rolü, OHSS (Ovaryan Hiperstimülasyon Sendromu) adı verilen ciddi bir komplikasyonun takibinde ortaya çıkar.
OHSS, yumurtalıkların, yumurta geliştirme tedavisine (özellikle çatlatma iğnesi olarak bilinen hCG hormonuna) aşırı yanıt vermesi durumudur. Bu durumda aşırı büyüyen yumurtalıklar, kana bazı kimyasal maddeler (özellikle VEGF) salgılar.
Bu maddeler, vücuttaki tüm damarların “sızdırmazlık” özelliğini bozar. Damarlar adeta bir “kevgir” gibi davranmaya başlar. Damarın içindeki sıvının “sulu” kısmı olan plazma, damar dışına sızarak karın boşluğunda (asit) ve bazen de akciğer zarları arasında (hidrotoraks) birikmeye başlar.
Bu durumun iki ana sonucu vardır: Karın boşluğunda sıvı birikmesi (şişkinlik, ağrı, nefes darlığı) ve daha da tehlikelisi, damar içindeki sıvının azalması (hipovolemi).
İşte hematokrit burada devreye girer. Damar içindeki “sulu” kısım (plazma) dışarı sızdıkça, damarda kalan kırmızı kan hücrelerinin oranı artar. Kan “koyulaşır” veya “konsantre” hale gelir. Bu duruma “hemokonsantrasyon” denir.
Hematokrit değeri, bu tehlikeli koyulaşmayı doğrudan ölçen en basit, en ucuz ve en etkili laboratuvar testidir. Eğer bir hastanın hematokrit değeri seri ölçümlerde yükselmeye başlamışsa, bu vücudun tehlikeli düzeyde sıvı kaybettiğinin ve OHSS’nin ciddileştiğinin en önemli “alarm zili”dir.
Doktorlar OHSS’nin ciddiyetini anlamak için hematokrit değerini nasıl kullanır?
Hematokrit değeri, OHSS’nin ciddiyetini sınıflandırmak için kullanılan en objektif laboratuvar kriterlerinden biridir. Hastanın hissettiği şişkinlik veya bulantı önemlidir, ancak hematokrit bize damar içindeki durumun ne kadar kritik olduğuna dair net rakamlar verir.
Klinik olarak OHSS’yi sınıflandırırken hematokrit eşik değerlerini bir rehber olarak kullanırız. Genel bir sınıflandırma şu şekildedir:
- Hafif OHSS: Genellikle hematokrit %41’in altındadır.
- Orta OHSS: Hematokrit %41-45 aralığına yükselmeye başlar.
- Şiddetli OHSS: Hematokrit %45’in üzerine çıkar.
- Kritik OHSS: Hematokrit %55’in üzerine çıkar.
Gördüğünüz gibi, %44’lük bir hematokrit ile %46’lık bir hematokrit arasındaki fark, ayaktan takip ile hastaneye yatış arasındaki fark anlamına gelebilir. %55’in üzerindeki bir değer ise kanın pıhtı atma (tromboemboli), böbrek yetmezliği veya solunum yetmezliği riskinin çok yükseldiği, acil yoğun bakım müdahalesi gerektiren kritik bir durumu işaret eder.
Hematokrit değeri embriyo transferi kararını nasıl etkiler?
Hematokritin tüp bebek tedavisindeki en stratejik kullanımı, “taze embriyo transferi” kararını verirken ortaya çıkar.
OHSS’nin iki türü vardır: “Erken” (yumurta toplamadan hemen sonra başlar) ve “Geç” (gebeliğin başlamasıyla tetiklenir). Geç OHSS, gebelik hormonu olan hCG’nin kanda yükselmesiyle tetiklendiği için çok daha şiddetli ve uzun sürme eğilimindedir. Tüp bebek uzmanlarının en önemli görevi, hastayı bu tehlikeli “Geç OHSS” tablosundan korumaktır.
Bunun için hematokrit değerini stratejik zamanlarda ölçeriz. Özellikle yumurta toplama (OPU) günü bir hematokrit değerine bakılır. Asıl kritik an ise, embriyo transferinin planlandığı (yumurta toplamadan 3 veya 5 gün sonra) gündür.
Eğer embriyo transferi günü yapılan kan tahlilinde hematokrit değeri; belirlenmiş bir eşiğin (örneğin %35) üzerine çıkmışsa VEYA yumurta toplama günündeki başlangıç değerine göre belirgin bir artış (örneğin %3 veya daha fazla) göstermişse, bu vücudun zaten OHSS sürecine girdiğinin ve damar dışına sıvı kaçırmaya başladığının bir işaretidir.
Bu durumda “taze transfer” yapmak, yani embriyoyu o ay rahme yerleştirmek, adeta yangına körükle gitmek olur. Eğer o embriyo tutunur ve gebelik başlarsa, yükselen hCG hormonu OHSS tablosunu kritik seviyelere taşıyabilir.
Bu riskli sinyali (yükselen hematokrit) gördüğümüzde, hastanın güvenliğini ön planda tutarak en doğru kararı veririz: Tüm sağlıklı embriyoları dondurmak (‘freeze-all’). Bu stratejiyle, o ay taze transfer yapılmaz. Vücudun dinlenmesi, hormonların normale dönmesi, damar geçirgenliğinin düzelmesi ve hematokritin normal seviyelere inmesi beklenir. Yaklaşık 1-2 ay sonra, hasta tamamen sağlıklı ve güvendeyken, dondurulmuş olan o kaliteli embriyo çok daha güvenli bir rahim ortamına transfer edilir.
Normal aralıktaki hematokrit değeri tüp bebek başarısını tahmin edebilir mi?
Bu son yıllarda bilim dünyasının ilgisini çeken oldukça ilginç bir sorudur. Genellikle kansızlık (düşük hematokrit) veya polisitemi (yüksek hematokrit) gibi “anormal” değerlere odaklanılır. Peki ya her şey “normal” aralıktaysa?
Yakın zamanda yapılan bazı bilimsel çalışmalar “normal” kabul edilen aralığın “üst sınırlarına” yakın hematokrit değerlerinin bile, tüp bebek başarısını bir miktar olumsuz etkileyebileceğini öne sürmüştür. Yapılan bir çalışmada, tedavi öncesi hematokrit değeri arttıkça, klinik gebelik elde etme oranının istatistiksel olarak azaldığı bulunmuştur.
Bunun arkasındaki teori, kanın akışkanlığı (viskozite) ile ilgilidir. Hematokrit arttıkça, kanın akışkanlığı azalır (daha yapışkan hale gelir). Embriyonun tutunacağı rahim duvarı (endometrium), son derece ince kılcal damarlardan oluşan bir ağ ile beslenir. Kanın akışkanlığının azalması, bu en uçtaki kılcal damarlardaki kan akışını (mikrosirkülasyon) bozabilir. Bu durum embriyonun yerleşeceği “yatağın” yeterince iyi beslenmesini ve oksijenlenmesini engelleyerek tutunmayı zorlaştırabilir.
Ancak bu bulgu henüz “kesin” olarak kabul edilmemektedir ve bilim dünyasında tartışmalı bir konudur. Tam tersine, başka bilimsel çalışmalar hematokrit değeri ile tüp bebek başarısı arasında böyle net bir ilişki bulamamıştır. Tüp bebek başarısı; kadın yaşı, yumurta kalitesi, sperm kalitesi ve embriyo genetiği gibi çok daha güçlü faktörlere bağlıdır. Bu dev faktörlerin yanında, “normal aralıktaki” hematokrit oynamalarının etkisi, istatistiksel olarak görünmeyecek kadar küçük kalıyor olabilir.
Düşük hematokrit ve demir eksikliği saptanınca nasıl bir yol izlenmelidir?
Tedavi planlamasının en kritik ve en yüksek başarı getiren adımlarından biri, kansızlık ve demir eksikliğinin “doğru zamanda ve doğru şekilde” tedavi edilmesidir.
İzlenmesi gereken ideal protokol şu adımları içerir:
Kapsamlı Tarama: Tedaviye başlamayı düşünen her kadından sadece tam kan sayımı (hematokrit ve hemoglobin görmek için) değil aynı zamanda mutlaka “serum ferritin” düzeyi de istenmelidir. Ferritin, vücudunuzun “demir deposunu” gösterir. Bazen kansızlık (düşük hematokrit) henüz gelişmemiş olabilir, ancak demir depolarınız (ferritin) tamamen boşalmış olabilir. Bu “gizli” eksikliği yakalamak çok önemlidir.
Etkili Tedavi Yönteminin Seçilmesi: Eksiklik saptandığında, depoların doldurulması gerekir. Eksikliğin ciddiyetine, hastanın durumuna ve tedavi takvimine göre iki ana yöntem tercih edilebilir.
- Ağızdan alınan demir ilaçları (haplar)
- Damardan (IV) uygulanan demir tedavileri
Damardan demir tedavisi, özellikle depolar çok boşsa veya ağızdan ilaçlarla ilgili sorun yaşanıyorsa, depoları 1-2 seansta hızla doldurarak bize zaman kazandırır.
Kritik Zamanlama (En Önemli Adım): İşte burası, tedavinin başarısını doğrudan etkileyen en önemli noktadır. Bilimsel çalışmalar demir ilacına başlayıp “hemen” aynı ay tüp bebek tedavisine başlamanın, yumurta ve embriyo kalitesi üzerindeki olumsuz etkiyi “düzeltmediğini” göstermiştir. Çünkü yumurtanın içinde geliştiği folikül sıvısının demir açısından zenginleşmesi ve bu sağlıklı ortamda yumurtanın olgunlaşması için “zaman” gerekir.
İdeal ve bilimsel olarak kanıtlanmış protokol şudur: Önce demir eksikliği tedavi edilir ve depoların dolduğu kan tahlili ile teyit edilir. Ardından, yumurtaların bu yeni, sağlıklı ve demir açısından zengin ortamda gelişip olgunlaşması için yaklaşık iki ay beklenir. Ve ancak bu bekleme süresinden sonra tüp bebek tedavisi (yumurta uyarım süreci) başlatılır. Bu strateji, embriyo kalitesini maksimize eder.
Yüksek hematokrit (Polisitemi) durumunda tedavi süreci nasıl planlanır?
Yüksek hematokrit (polisitemi) saptanan ve özellikle altta yatan Polisitemi Vera (PV) gibi bir hastalıktan şüphelenilen bir hastada tüp bebek tedavisine “hemen” başlamak, son derece tehlikelidir. Burada “takım oyunu” şarttır. Tüp bebek uzmanı, süreci mutlaka bir hematoloji (kan hastalıkları) uzmanı ile birlikte yönetmelidir.
İzlenen güvenli yol haritası şu adımları içerir:
- Tedavi öncesi mutlaka hematoloji konsültasyonu yapılması
- Yüksek hematokritin nedeninin netleştirilmesi (PV tanısı)
- Gebeliğe zararlı olabilecek ilaçların (örn: Hidroksiüre) en az 3 ay önceden kesilmesi
- Gerekirse gebelikte güvenli ilaçlara (örn: İnterferon-alfa) geçilmesi
- Hematokrit seviyesini güvenli bir aralığa (%45 altı) çekmek
- Bu amaçla kan seyreltme (flebotomi) işlemlerinin planlanması
- Pıhtılaşma riskine karşı düşük doz aspirin başlanması
- Gerekirse tedavi ve gebelik boyunca kan sulandırıcı iğnelerin (LMWH) kullanılması
Ancak tüm bu riskler kontrol altına alındıktan, hematokrit güvenli seviyeye çekildikten ve hematoloji uzmanı “gebelik için güvenlidir” onayını verdikten sonra, tüp bebek tedavisine güvenle başlanabilir.
